14 Eylül 2012 Cuma

3. Çanakkale Biennial/ Dignity of Digging





About the work of
Öktem’s Nightmare: Dignity of the Digging
by Yeni Anıt:

Yeni Anıt’s work, “Oktem’s Nightmare: Dignity of the Digging” which is focused on the professional honor and the official history, is coming up for the memorial history and the monumental past review, as a work of social engineering in Turkey. It’s trying to decode the historical narrative channels in our lands by collating with the traumatic positions in today’s Turkey.

Yeni Anıt builds up his work on the locally mythed-image of  Kanlı Sırt, Mehmetçiğe Saygı Anıtı (1997) by Tankut Oktem, which is one of the many sculpture that regenerate the Canakkale Wars. By replacing the wounded Anzac soldier by a worker, and the Ottoman soldier who carry him by an engineer, he symbolizes the work accidents as the early signs of a fast and off-hand structuring and the contraventions of the work ethics as the imposition of the economic conditions; against the all peripheral and forward-looking results of a restructuring activity.

An open space and the public memory, which is the biggest factor in a monument-maker’s design, in addition to  a permanent image of a monument as physical, also bring the fact that the spread of it by means of medias (photography and video) to an important point. Yeni Anıt is playing with the permanent images of the public memory by using the media in privatized public areas and temporarily-edited commercial aesthetics.






Yeni Anıt’ın
Öktem’in Kabusu: Hafriyatın Haysiyeti
çalışması hakkında:

Yeni Anıt’ın meslek onuru ve resmi tarih konularına odaklanan yapıtı “Öktem’in Kabusu:Hafriyatın Haysiyeti” , Türkiye’de  toplum mühendisliği çalışması olarak, abidevi tarih ve anıtsal geçmişi mercek altına alıyor. Topraklarımızdaki tarihsel anlatı kanallarını günümüz türkiyesindeki travmatik pozisyonlarla karşılaştırıp  dekode etmeyi deniyor.

Yeni Anıt yapıtını, Çanakkale Savaşlarını canlandıran bir çok heykelden  biri olan, Tankut Öktem’in, Kanlı Sırt, Mehmetçiğe Saygı Anıtı’nın (1997) yerel olarak mitleşmiş imgesinden hareketle geliştiriyor. Yaralı Anzak askerinin yerine bir işçi, onu kucağına alan Osmanlı askeri yerine ise bir mühendis koyarak, hızlı ve kontrol dışı bir yapılanmanın erken belirtileri olarak işkazalarını, ekonomik şartların dayatması olarak ise  meslek etiği ihlallerini, bir yapılanma faaliyetinin tüm çevresel ve  geleceğe yönelik sonuçlarına karşı imgeleştiriyor.


Bir anıtçının tasarımında  en büyük  etken olan  meydan ve kamusal bellek , bir anıtın maddesel olarak  kalıcı imgesinin yanı sıra medyalar (fotoğraf ve film) aracılığı ile yaygınlaşması  gerçeğini önemli bir noktaya taşıyor.  Yeni Anıt, özelleştirilmiş kamusal alanlarımızdaki medyaları  ve geçici olarak kurgulanmış reklam estetiğini  kullanarak kamusal belleğin kalıcı imgeleri ile oynuyor.







14 Şubat 2012 Salı

Hafızanın Düzensiz Topografyasında/In the Irregular Topography of the Mind/ One and Three Plates







































Svetlana Boym “Nostaljinin Geleceği” isimli kitabında, nostaljiyi farazi bir hastalık olarak nitelerken, “hafızanın duygusal topografyasında” kişisel ve tarihsel olayların genellikle birbirine karıştığından bahseder. Boym’a göre kolektif hafızayı ele almanın ve irdelemenin en doğru yolu dünyanın dört bir yanına dağılmış olan popülasyonla hayali diyaloglara girmektir. Eğer insanın en iyi hatırladığı şey salt kendi duygularının renklendirdiği hatıralarsa, tarih milyonlarca görecenin kesiştiği noktaların topografyasından ibarettir.
Berkay Tuncay, Merve Şendil, Hera Büyüktaşçiyan, Elçin Ekinci, Yeni Anıt, Suat Öğüt, Fatma Çiftçi, İrem Tok, Gökçe Süvari ve Umut Deniz Kırca duygusallığı günümüz koşullarına göre güncelleyerek hafızanın “düzensizliği”ni rasyonellik, aidiyet, geçicilik, mutlak ve kişisel gerçeklik kavramları üzerinden kurguladıkları hikayeleriyle anlatıyorlar. Tarih malzemesini kişisel yorumlarını katarak görselleştiriyor, izleyiciye sundukları görsellik üzerinden kişisel tarihlerine ait detayları ifşa ediyorlar. Toplu belleğin özelde sorgulanışında yarattıkları kurguya hangi mesafeden baktıkları ise sanatçının yarattığı ile süregiden hesaplaşması olarak karşılarına çıkıyor.
“Hafızanın Düzensiz Topografyasında” insan belleğinin yine insan eliyle acizleştirilişine bir karşı çıkış hikayesi. Parçalar alışılagelmişten farklı yorumlandığında bütünü değiştirmek mümkün müdür? Kolektifi kişisellere ayrıştırırken ne kadar objektif olunabilir? Gözlemci rolünü üstlenen sanatçı gözlemini aktarırken kişiseliyle kesişen noktalardan ne kadar uzaklaşabilir? Anlatıcı olarak sanatçının yarattığına mesafesi nedir? Mutlak bir cevap bulmak bahane…Hafızalarının düzensiz topografyalarında çıktıkları kişisel yolculuklarından paylaşmak istedikleri 10 farklı hikaye, 17 Şubat-11 Mart tarihleri arasında Rumeli Han’da izlenebilir.




--------------------------------------
Opening: 17.02.2012 Friday 19.00
Exhibition Dates:
18.02.2012/11.03.2012
Visiting Hours:
Wed-Sat between 14.00-19.00

Participants:
Hera Büyüktaşçıyan
Fatma Çiftçi
Elçin Ekinci
Deniz Kırca
Suat Ögüt
Merve Sendil
Gökçe Süvari
Berkay Tuncay
Irem Tok
Yeni Anıt

Svetlana Boym describes nostalgia as a hyphotetical disease in her book titled “The Future of Nostalgia” and tells personal and historical events are often mixed together in “the emotional topography of memory”. According to Boym, the most correct way of investigating the collective memory is to establish imaginary dialogues with population, spread all around the world. If the best and only thing that a person can remember is the memories coloured by his own feelings, history consists of a topography that intersects million points of relativity.
Berkay Tuncay, Merve Şendil, Hera Büyüktaşçiyan, Elçin Ekinci, Yeni Anıt, Suat Öğüt, Fatma Çiftçi, İrem Tok, Gökçe Süvari and Umut Deniz Kırca update “emotionality” in today’s circumstances, tell their fictionalized stories on “Irregularity of the mind” over the concepts of rationality, belonging, temporality, absolute and personal reality. They visualize the history material by adding their personal interpretations, reveal the details of their own histories over the visuality that is presented to audience.
“In the irregular topography of the mind”is a story of resistance againist the impoverishment of the human mind again by the humanity. Is it possible to transform the whole, when the fragments are unusually rendered? How objective can a person be while the collective is personally defragmentized ? How far can an artist, taking the role of an observer, distance him/herself with the personal whilst mediating his observation? What is the distance between the work and the artist as a narrator? It is no use to find an absolute answer...Ten different stories of personal journeys through the irregular topography of the mind can be seen between February 17th and March 11 in Roumelie Han.

Book reading performances:

22.02.2012 -18:00
02.03.2012 -18:00
10.03.2012 -18:00







Bir ve Üç Plaka :

Özgürlük Heykelinin bulunduğu yerle aynı yerde olan  Amerikan Ulusal Müzesinde yer alan bir plakaya oyulu olan Emma Lazarus'un Yeni Anıt şiiri, yapıtın kaynak malzemesini oluşturuyor. Orjinal plaka ile  aynı boyutlarda ve malzemesinin bir replikası niteliğindeki çalışma,Şiirin orjinalinin İngilizceden Türkçeye ve oradan tekrar ingilizceye Google translate progranımının kullanımı ile çevrilmesi ve dejenere edilmesinden oluşuyor. Ortaya çıkan çift dilli ve bozuk anlam, tüm dünya karasındaki sürgünlere çağrıda bulunan özgürlük meşalesinin aydınlattığı anakaranın, işaretlerin anlam haritalarıyla coğrafyadan coğrafyaya değişen kimliğini, bu günün dil araçları ile keşfetmeye çalışmakta.  






















Press:

BELLEK, ZAMAN VE MEKÂN İLİŞKİSİ ÜZERİNE NEFES ALDIRACAK BİR SERGİ:
Hafızanın Düzensiz Topografyası’nda

FIRAT ARAPOĞLU

Nostalji insanoğlunun defosu. Geri dönüşün imkânsız olması, bir gözün geçmişe takılmasına neden olurken, sürekli arkaya bakarak yürüme zorunluluğu, eğer şizofreni değilse, önüne yeterince görememe zorunluluğunu getirmekte. Bu noktada sanatın seçeceği çok fazla yön yok; ya geçmişin başarılarını görünür kılacak, ya da çürümüş bir zamanın farkında olarak tarih-dışına savrulacak. İkisinin arasındaki “araf” ise, günümüzün sanatını yansıtıyor gibi.
Topografyayı bellekle okumak, ister istemez mekânsal ve zamansal olarak çeşitli tabakalaşmaların üzerinden olabilir. Max Adler’e göre zihin toplum tarafından sunulan verileri seçerken özgürdür ama çevre ve koşullar insanın bilgi ve eyleme ilişkin tercihlerini sınırlandırmakta. İşte bu konuları sorgulayan ve “Re-Locate”’den sonra ikinci kez, “coğrafyalar-dışı” bir deneyim alanını sorgulayan sergi, Beyoğlu Rumeli Han’da açıldı. Toplamda 10 sanatçının yer aldığı projeye eşlik eden fanzinde belirtildiği gibi çalışmaları üç kategori içerisinde değerlendirmek olası: Playback, Kalp Hipokondrisi ve Rüya Kayıt Ünitesi. Ön planda olan işlere bakarsak Suat Öğüt’ün “Devrim Neden Beni Sevmiyorsun?” videosu, bir yandan bizi bizden koruyan polislerin hallerini çift-kanallı bir yerleştirme olarak, beat-box tekniğiyle seslendirirken, iktidarın global bir baskı unsuru olmasını deşifre ediyor. Yeni Anıt’ın “Bir ve Üç Plaka”sıysa, Emma Lazarus’un “Yeni Anıt” şiirinin İngilizce orijinalini, google translate Türkçe çevirisini ve tekrar oradan İngilizce’ye çevirisini üç plaka halinde sunarak, sözcüklerin anlamlarını ele geçiren iktidara karşı sembolist bir isyanı ifade etmekte.

ZAMANI ALAŞAĞI EDEN POST-MODERN SÜREÇ
Sinem Yılmaz’ın giriş yazısını kaleme aldığı fanzinde Konstantin Kavafis’in “Gemiler” metni ile görselleştirilen Hera Büyüktaşçıyan’ın “Saklı Şeyler” videosu,“Yeni ülkeler bulamayacaksın..”, “Hep aynı kente varacaksın…” sözleri ile Kavafis’in “Kent” şiirini görselleştirirken, Gökçe Süvari’nin “Fil Kazası” da yakın tarihin olaylarını kendi üslubuyla illüstre eden sanatçının tarzını ele vermekte – Bu arada Elefant’ın II. Dünya Savaşı’nda üretilen bir Nazi Almanya’sı tankı olduğunu da hatırlatalım. Berkay Tuncay internetin yarattığı sanal coğrafya ve bellek konularına, İrem Tok ve Merve Şendil bireysel zaman ve topografya ilişkisine dair işleri ile sergide yer alıyorlar. 

Elçin Ekinci, Fatma Çiftçi ve Deniz Kırca’nın çalışmaları sergiyi tamamlıyor. Özellikle Kırca’nın tarihin derinliklerinden çıkararak görselleştirdiği “Melekkapanı Sokağı’ndaki Acayip Vakıaya Dair” çalışması sadece sanat izleyicilerini değil, tüm disiplinlerden meraklılarını da kendisine çekecek bir konuya sahip. Son olarak, İrem Tok’un “Bulutlar ve Hayalet Nesneler” isimli çalışmasında “Sürüklenmek bir yere gittiği anlamını mı veriyordu?” sorusu dikkatimi çekti. Sahi, zamanı alaşağı eden bir post-modern süreçte, görüntüler arasındaki karşılaştırma “tarih” olmaksızın nasıl yapılabilir? İşte serginin bu soruyu da geniş ölçekte içerdiğini düşünmek olası. Güncel sanatta kapitalist piyasaya entegre olmaksızın kafa tutabilen çok az sayıda inisiyatif kalmışken, “Hafızanın Düzensiz Topografyası’nda” sergisi bir nefes aldıracak.


www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1331112944&year=2012&month=03&day=07

3 Kasım 2011 Perşembe

Cityscale Münih-İstanbul/he is everlasting/cultural hunting

14 Eylül 2011

Sergi, İstanbullu ve Münihli sanatçılar arasında 90’lı yıllardan bu yana sürmekte olan kültür alışverişini canlı tutma amacını taşıyor. “Şehir Ölçeği” sergisi, sanatçıların üç yıl süren işbirliğinin ardından İstanbul’da gerçekleşen ilk etkinlik olacak. Kamusal alan yerleştirmeleri, video seçkileri, sergi sunumları ve panellerin eşlik ettiği etkinlik kapsamında, Münih ile İstanbul’un şehir dokuları, katmanları sanat yapıtları sanatseverlerin yorumuna sunulacak. Küratörlüğünü Almanya’dan Françoise Heitsch, Türkiye’den Deniz Erbaş’ın, danışman küratörlüğünü ise Dr. Cornelia Osswald Hoffmann ile Beral Madra’nın yürüttüğü sergi, 13 Kasım’a dek sürecek. Serginin sanatçıları arasındaGülçin Aksoy, Annegret Bleisteiner, Klaus vom Bruch, Carlotta Brunetti, Deniz Gül, Julia Lohmann, Suat Öğüt, Hülya Özdemir, Susanne Pittroff, Michaela Rotsch, Ferhat Satıcı, Robert Stumpf gibi isimler yer alıyor.






“Şehrin kaldırımlarının, duvarların, şehrin merkezi ve çeperine yayılan tüketim kültürünün işaretleri olan reklam panoları ile diğer işaretlerinin  kokuşmaya yüz tutan yapısı, çöpler, kırık camlar, yapıştırılıp yırtılmış şeçim afişleri, yağmur altında ışıklandırılırken içinden akan pas ve kirle inandırıcılığını yitiren reklam bilboardları onları çağırdığımız bir sinyal gibi şehrin yedi tepesinde yankılanıyor...Tıpkı kurumuş sokak çeşmelerinin içinden akan evrensel transit kültür mirasının kelimeleri gibi sokaklara dökülen bu işaretler. Ruhu hayal kırıklıkları ve umutsuzlukla kurtarıcısını bekleyen şehir sakinlerinde önce şaşkınlık, sonra nefret, ardından hayranlık uyandıran bir biçime bürünüyorlar.“
“The rotting structure of advertising, conveying the insignia of a consumer culture that has spread all over the city center and periphery, dumps, broken glass, election posters that have been pasted and torn, advertising billboards that have lost their believability with the dirt and rust flowing over them while being illuminated with lights under the rain, are echoing over the seven hills of the city like a signal we use to call these visitors…These signs pour into the streets like the words of a global transit cultural heritage flowing through the dried up street fountains. They take on a form in the souls of the city dwellers waiting for a savior in disappointment and despair… a savior that first evokes hate and then infatuation.”

2010 offspace odyssey, Yeni Anıt 































Kültür Avı/Cultural Hunting,Dijital  Fotoğraf Baskısı,Boyutlar : 150cmx112cm, 
Hülya Özdemir ve Ferhat Kamil Satıcı,2011 

 Bu çalışma Almanya’nın bavyera eyaletindeki Münih/Feldafing’de bulunan Villa Waldberta sanatçı residensinde Cityscale sergisi amacı ile kaldığımız   kırkbir gün esnasında geçirdiğimiz deneyimin bir ürünüdür.

Geyik başı, 1966 yılında  vurulmuş bir geyiğin  av hatırasıdır.

Kıyafetler: Dampler, ismi verilen geleneksel Bavyera kıyafetleridir.
Ayakkabı Hülya Özdemir  tarafından  residens boyunca kullanım amacı ile götürülmüştür.

Sandalye ve Ayna : Münich Kültür Departmanının  malıdır.  Villa Waldberta’da sanatçı residensi kullanım eşyası olarak residens boyunca kaldığımız daire B nin demirbaşıdır.

Mekan: Münih/Feldafing de yer alan Villa Waldberta Daire B.

Bir kültür nesnesi olarak sanatçı ve sanat eserine odaklanan bu çalışma göç,entegrasyon ve kültürel miras kavramlarının  yaşanılan coğrafyalar ve kimliklere etkilerine bir bakış içeriyor.

11 Nisan 2011 Pazartesi

re-de jenerasyon/ Biat et!/ Pay Obeisance!


  Küresel Radyoaktif Kültüre  Karşı, Yerel Direniş Nesnesi 
"Vav'lar kanca, körfez güneşi ise kara bir güneş  olduğunda metafiziğin ütopyası kapitalizmin distopyası na dönüşür."












Yeni Anıt' ın Stencil Sanatçısı Ahmet Yusuf Aygeç ile bir takım performansı olarak kurguladığı çalışması "Biât Et!" Beyoğlu sokaklarında!

Küresel ölçekli firmaların geleneksel olanın bedeninde yeniden varoluşunu  görünür kılmaya çalışan Gerilla Hat, Şehirde yükselen Biât kültürüne , bir alt kültür mirası olarak stensil aracılığı ile bakıyor.   Beyoğlunda yaklaşık 50 noktada uygulanan "biât et"  stensili , reklam imgelerinin bombardımanı ve güç ilişkilerinin erozyonu altındaki kültürün, alt kültüre dönüşümünü duvara kazıyor.

 Re-Dejenerasyon

Rejenerasyon… Bir canlıda gerçekleşen doku kaybı sonrasında, aynı cinsten ve aynı değerden hücrelerin çoğalarak eksilen hücrelerin yerini doldurması. Elbette bu tanımlama şunu da işaret etmekte: Rejeneratif bir süreç, dejeneratif bir sürecin sonucudur. Tıptan bilgisayar yazılımlarına, kentsel dönüşümden ekolojiye ve bilimden teolojiye çok geniş bir yelpazede ele alınan bu konu dahilinde olay şu şekilde gelişir: Önce yapı bir bozulma ve yıpranma dönemine girer, fakat tam bu anda içindeki bazı negatif unsurları bünyesinden atmaya başlar. Eğer bu süreç başarılı olursa “yeni” oluşum dejenere dokunun içerisine yerleşir ve dejenerasyon–rejenerasyon döngüsü sağlanmış olur.


Rejeneratif süreç bu bağlamda sanatta çoklu okumalara açıktır: Sanat tarihi “sınırları ihlal etmenin” tarihiyse eğer; o zaman sürekli ele alınan bir tema ekseninde üretilen çalışmaların, aslında tam da konuyu dejenere ettikleri, bozdukları iddia edilebilir mi? Sanat, bazı imgeleri yozlaştırır mı? Bunun sonucunda o yapı bozulur/yozlaşır, fakat bunun aksine dejenere bir süreç dahilinde sisteme yeni bir önermeyle enjekte edilerek rejenerasyon sürecine girer mi? Peki eğer sisteme referans verilmeyen bir ironik kayıtsızlık hali sürdürülürse, yapı asla kendisini yenileyememe durumuna girerek “kendi yıkımının” bir parçasını da kendi içinde taşımaz mı?

Bu sorularla yola çıkan sanatçılar Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Çağrı Saray, Rıfat Şahiner ve Ferhat Özgür; Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğündeki “Re-De Rejenerasyon” kapsamında 4-17 Mayıs 2011 tarihleri arasında Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi’nde sanatseverlerle buluşacaklar. Etkinlik dahilinde, moderatörlüğünü Can Ertaş’ın yapacağı Yeni Anıt projesinin yaratıcısı Ferhat Satıcı’nın “Doppler Etkisi: 2010 Offspace Odyssey” başlıklı konuşması ve moderatörlüğünü Guido Casaretto’nun üstleneceği sanatçı Orhan Cem Çetin’in “Konuşma, İş Yapıyorum” adlı performansı yer alacak.


Regeneration... The replacement of decaying cells by multiplying cells by the same kind and the same value after the tissue loss in a living being. Certainly, this definition also indicates the following: A regenerative process is the result of a degenerative process. Within the compass of this issue handled in a very broad framework from medicine to computer software, from urban transformation to ecology, and from science to theology, the events evolve as follows: First, the structure enters a phase of decay and corrosion, however, exactly at that moment it starts to remove some negative elements out of its body. If this process becomes successful the “new” formation settles into the degenerated tissue and the degeneration-regeneration cycle is fulfilled.

In this context, the regenerative process is open to multiple readings in art: If art history is the history of “violating the limits”, then is it possible to claim that works produced around a theme continuously dealt with might degenerate the subject matter? Does art corrupt some images? Does that structure becomes degenerated/corrupted as a result of this, but gets injected into the system with a new proposition within a degenerated process and enters a regenerative process in contrast to that? And what if an ironic state of indifference is maintained, does the structure enters a state of inability to renew itself and carries a part of its “own destruction” within itself?

Starting out with these questions, artists Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Çağrı Saray, Rıfat Şahiner, and Ferhat Özgür will meet with artlovers within the scope of “Re-De Rejeneration” curated by Fırat Arapoğlu between May, 4-14, 2011 at Sanatorium Art Initiave. The event will include the artist talk by Yeni Anıt “ Doppler Effect: 2010 Offspace Odyssey” moderated by Can Ertaş, and the performance by Orhan Cem Çetin “Don’t Talk, I’m Busy” moderated by Guido Casaretto.

2010 Offspace Odyssey / instalation view

7 Nisan 2011 Perşembe

Heyday/Artı değer nasıl ele geçirilir?/How to get surplus value?









HEYDAY — Yeniliklerin Yayılması
Volkan Aslan, Antonio Cosentino, İnci Furni, Anna Heidenhain, Marisa Maza, Suat Öğüt, Gamze Özer, Tayfun Serttaş, İrem Tok, Yeni Anıt

2.01.-12.02.2011
Manzara Perspectives
Tatar Beyi Sokak 27, Kuledibi, Beyoğlu, İstanbul
http://www.altiaylik.blogspot.com/

İstanbul’u, New York’u ve belki seni seviyorum, ama aslında bu şehirlerden hiçbirine gitmedim ve seni de tanımıyorum. Hong Kong’a gitmişsin, sevdim bunu. Dostun bana savaşma seviş diyor ve tamamen yanlış anlaşıldım gibime geliyor. Ayrıca elektrik santrallerine ve nasyonalizme de karsiyim, buna karşın Bukowski’yi severim, ama o ifadeler şu anda çamaşırhanede.

İnsanlar durmadan kendilerini anlatıyorlar: tercihlerini, en sevdikleri şeyleri, dünya görüşlerini ve inançlarını veya espri anlayışlarını. Bu itiraflar, tekstille kaplı göğüslerde, fermu­arla ve düğmeyle kapanmamış o bomboş alana kazılmış olarak sokaklarda dolaşıyor. Her ne kadar trend oluşturmanın ve bu trendlerin etkisine açık olsalar da, artık tişörtler, bir moda unsuru olmaktan çok öteye geçti. Bu giysi parçası politik görüşlerin, kültürel ilgi alanlarını ve toplumsal hareketleri açıkça ifade etmenin bir aracı haline geldi. Belli bir arkadaş grubuna bir sosyal girişime ait olma ihtiyacını, ama aynı zamanda siktir git modunda bir toptan inkarı da dile getiriyor. Rengarenk baskılarla göze batan pozisyonların görüldüğü trazıyla bekarlara adapte edilen tişört artık sahibinin kimliğini belirleyen bir kitle ürünü oldu.

Pop kültürünün bir ikonu ve kolektif bir hafızanın imaj taşıyıcısı olarak tişört sadece nostaljiyi, uygunsuzları veya sosyal aidiyet veya sınıflandırma çabasını tarif etmekle kalmıyor, aynı zamanda çeşitli düşünce, fikir ve görüşlerin kamusal alanda fırtına gibi estiği dönemlerde de ifade özgürlüğü stratejilerini tanımlıyor.

Heyday projesi sokak kültüründen doğan ve sergi alanında gelişen bir sanat ortamı olarak tişörtü mercek altına alıyor.

Heyday 2010 İstanbul Kültür Başkenti katkılarıyla ve Taşınabilir Sanat projesi çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
HEYDAY — Diffusion of Inventions

12.01.-12.02.2011
Manzara Perspectives
Tatar Beyi Sokak 27, Kuledibi, Beyoğlu, İstanbul
http://www.altiaylik.blogspot.com/
I love Istanbul, New York, maybe you, but actu­ally I have never been to any of those places and also I don’t know you. You have been to Hong Kong and I like that. Your fri­end tells me to make peace, not war and I feel completely misunderstood. I am also aga­inst power plants and nati­onalism, while I like Bukowsky, but those statements are in the laundry right now
People are constantly communicating themselves: their preferences, their favorites, their world views and convicti­ons or their sense of humor. On the unbuttoned and unzipped free space right on the textile chest these confessi­ons are walking aro­und in the stre­ets. T-shirts have become more than a fashion item, even if they are subjected to trends as well as setting them. This piece of cloth is a tool for the open expression of political beli­efs, cultural interests, and social movements. It expresses the need to belong to a peer group, a social collective and at the same time its total denial in a fuck you mode. Adapted to the single one via multicolored prints in prominent positi­ons the t-shirt is a mass product that shapes the identity of the owner.
As an icon of pop culture as well as image carrier of a collective memory, it not only describes nostalgia, misfits, or the effort of social belonging and classification, but also strategies of the expression of fre­edom of spe­ech, when tho­ughts, ideas, and views storm the public space.
The Heyday project investigates the t-shirt as an artistic medium that develops thro­ughout street culture and exhibition space.
Heyday had been realised with the financial support of 2010 Istanbul European Capital of Culture within the framework of the Portable Art Project.

public idea/ 2010 offspace odyssey istanbul

PUBLIC IDEA 2010

OPENING / AÇILIŞ

Saturday/Cumartesi, October 9 Ekim, 16:00-19:00

5533, İMÇ Blok 5, No. 5533,
Unkapanı, İstanbul
http://imc5533.blogspot.com

October 9 Ekim - October 16 Ekim, 2010
Monday-Saturday/Pazartesi-Cumartesi 13:00-19:00

ARTISTS / SANATCILAR

Yeni Anıt | Volkan Aslan | Nancy Atakan | Irena Eden | Antje Feger | Mark Henley | Matthias Krause | Stijn Lernout | Gümüş Özdeş | Iz Oztat | Nadin Reschke | Benjamin F. Stumpf |



Yeni Anıt

2010 Offspace Odyssey İstanbul, 20’05’’,DVD.

Yeni Anıt’ın sehir tarihi ve efsanelerini fütüristik bir dille birleştirdiği videosu, son yıllarda sıklıkla karşılaşılan pseudo documentary video tarzında. Bir marka şehir olma yolundaki istanbula yönlendirilmiş bilgiler ışığında yeniden bakma çabasının bir ürünü. İstanbuldaki kültürel ,bilimsel ve tarihsel katmanlarla kamusal alanın grameri arasında kurgusal bir gezinti.

Yeni Anıt’s video is form of pseudo documentary that is combined city history and legends by futuristic language, it is production of effording general survey with light of manipulated knowledge to Istanbul as a new brand. It is a excursion between cultural,scientific, historical levels and gramer of public sphere.







new colossus
is a personal history project
in which artistic documents to
monuments are transformed by ferhat kamil satici.

sculpture is a document of carving and assembling.
construction is a document of dividing
and combining.
static is a document of gravity.
form is a document of process.
art is a document of living.
my ego is a document of existence.
new colossus is a monument
of this transformation