3 Kasım 2011 Perşembe

Cityscale Münih-İstanbul/he is everlasting/cultural hunting

14 Eylül 2011

Sergi, İstanbullu ve Münihli sanatçılar arasında 90’lı yıllardan bu yana sürmekte olan kültür alışverişini canlı tutma amacını taşıyor. “Şehir Ölçeği” sergisi, sanatçıların üç yıl süren işbirliğinin ardından İstanbul’da gerçekleşen ilk etkinlik olacak. Kamusal alan yerleştirmeleri, video seçkileri, sergi sunumları ve panellerin eşlik ettiği etkinlik kapsamında, Münih ile İstanbul’un şehir dokuları, katmanları sanat yapıtları sanatseverlerin yorumuna sunulacak. Küratörlüğünü Almanya’dan Françoise Heitsch, Türkiye’den Deniz Erbaş’ın, danışman küratörlüğünü ise Dr. Cornelia Osswald Hoffmann ile Beral Madra’nın yürüttüğü sergi, 13 Kasım’a dek sürecek. Serginin sanatçıları arasındaGülçin Aksoy, Annegret Bleisteiner, Klaus vom Bruch, Carlotta Brunetti, Deniz Gül, Julia Lohmann, Suat Öğüt, Hülya Özdemir, Susanne Pittroff, Michaela Rotsch, Ferhat Satıcı, Robert Stumpf gibi isimler yer alıyor.






“Şehrin kaldırımlarının, duvarların, şehrin merkezi ve çeperine yayılan tüketim kültürünün işaretleri olan reklam panoları ile diğer işaretlerinin  kokuşmaya yüz tutan yapısı, çöpler, kırık camlar, yapıştırılıp yırtılmış şeçim afişleri, yağmur altında ışıklandırılırken içinden akan pas ve kirle inandırıcılığını yitiren reklam bilboardları onları çağırdığımız bir sinyal gibi şehrin yedi tepesinde yankılanıyor...Tıpkı kurumuş sokak çeşmelerinin içinden akan evrensel transit kültür mirasının kelimeleri gibi sokaklara dökülen bu işaretler. Ruhu hayal kırıklıkları ve umutsuzlukla kurtarıcısını bekleyen şehir sakinlerinde önce şaşkınlık, sonra nefret, ardından hayranlık uyandıran bir biçime bürünüyorlar.“
“The rotting structure of advertising, conveying the insignia of a consumer culture that has spread all over the city center and periphery, dumps, broken glass, election posters that have been pasted and torn, advertising billboards that have lost their believability with the dirt and rust flowing over them while being illuminated with lights under the rain, are echoing over the seven hills of the city like a signal we use to call these visitors…These signs pour into the streets like the words of a global transit cultural heritage flowing through the dried up street fountains. They take on a form in the souls of the city dwellers waiting for a savior in disappointment and despair… a savior that first evokes hate and then infatuation.”

2010 offspace odyssey, Yeni Anıt 































Kültür Avı/Cultural Hunting,Dijital  Fotoğraf Baskısı,Boyutlar : 150cmx112cm, 
Hülya Özdemir ve Ferhat Kamil Satıcı,2011 

 Bu çalışma Almanya’nın bavyera eyaletindeki Münih/Feldafing’de bulunan Villa Waldberta sanatçı residensinde Cityscale sergisi amacı ile kaldığımız   kırkbir gün esnasında geçirdiğimiz deneyimin bir ürünüdür.

Geyik başı, 1966 yılında  vurulmuş bir geyiğin  av hatırasıdır.

Kıyafetler: Dampler, ismi verilen geleneksel Bavyera kıyafetleridir.
Ayakkabı Hülya Özdemir  tarafından  residens boyunca kullanım amacı ile götürülmüştür.

Sandalye ve Ayna : Münich Kültür Departmanının  malıdır.  Villa Waldberta’da sanatçı residensi kullanım eşyası olarak residens boyunca kaldığımız daire B nin demirbaşıdır.

Mekan: Münih/Feldafing de yer alan Villa Waldberta Daire B.

Bir kültür nesnesi olarak sanatçı ve sanat eserine odaklanan bu çalışma göç,entegrasyon ve kültürel miras kavramlarının  yaşanılan coğrafyalar ve kimliklere etkilerine bir bakış içeriyor.

11 Nisan 2011 Pazartesi

re-de jenerasyon/ Biat et!/ Pay Obeisance!


  Küresel Radyoaktif Kültüre  Karşı, Yerel Direniş Nesnesi 
"Vav'lar kanca, körfez güneşi ise kara bir güneş  olduğunda metafiziğin ütopyası kapitalizmin distopyası na dönüşür."












Yeni Anıt' ın Stencil Sanatçısı Ahmet Yusuf Aygeç ile bir takım performansı olarak kurguladığı çalışması "Biât Et!" Beyoğlu sokaklarında!

Küresel ölçekli firmaların geleneksel olanın bedeninde yeniden varoluşunu  görünür kılmaya çalışan Gerilla Hat, Şehirde yükselen Biât kültürüne , bir alt kültür mirası olarak stensil aracılığı ile bakıyor.   Beyoğlunda yaklaşık 50 noktada uygulanan "biât et"  stensili , reklam imgelerinin bombardımanı ve güç ilişkilerinin erozyonu altındaki kültürün, alt kültüre dönüşümünü duvara kazıyor.

 Re-Dejenerasyon

Rejenerasyon… Bir canlıda gerçekleşen doku kaybı sonrasında, aynı cinsten ve aynı değerden hücrelerin çoğalarak eksilen hücrelerin yerini doldurması. Elbette bu tanımlama şunu da işaret etmekte: Rejeneratif bir süreç, dejeneratif bir sürecin sonucudur. Tıptan bilgisayar yazılımlarına, kentsel dönüşümden ekolojiye ve bilimden teolojiye çok geniş bir yelpazede ele alınan bu konu dahilinde olay şu şekilde gelişir: Önce yapı bir bozulma ve yıpranma dönemine girer, fakat tam bu anda içindeki bazı negatif unsurları bünyesinden atmaya başlar. Eğer bu süreç başarılı olursa “yeni” oluşum dejenere dokunun içerisine yerleşir ve dejenerasyon–rejenerasyon döngüsü sağlanmış olur.


Rejeneratif süreç bu bağlamda sanatta çoklu okumalara açıktır: Sanat tarihi “sınırları ihlal etmenin” tarihiyse eğer; o zaman sürekli ele alınan bir tema ekseninde üretilen çalışmaların, aslında tam da konuyu dejenere ettikleri, bozdukları iddia edilebilir mi? Sanat, bazı imgeleri yozlaştırır mı? Bunun sonucunda o yapı bozulur/yozlaşır, fakat bunun aksine dejenere bir süreç dahilinde sisteme yeni bir önermeyle enjekte edilerek rejenerasyon sürecine girer mi? Peki eğer sisteme referans verilmeyen bir ironik kayıtsızlık hali sürdürülürse, yapı asla kendisini yenileyememe durumuna girerek “kendi yıkımının” bir parçasını da kendi içinde taşımaz mı?

Bu sorularla yola çıkan sanatçılar Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Çağrı Saray, Rıfat Şahiner ve Ferhat Özgür; Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğündeki “Re-De Rejenerasyon” kapsamında 4-17 Mayıs 2011 tarihleri arasında Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi’nde sanatseverlerle buluşacaklar. Etkinlik dahilinde, moderatörlüğünü Can Ertaş’ın yapacağı Yeni Anıt projesinin yaratıcısı Ferhat Satıcı’nın “Doppler Etkisi: 2010 Offspace Odyssey” başlıklı konuşması ve moderatörlüğünü Guido Casaretto’nun üstleneceği sanatçı Orhan Cem Çetin’in “Konuşma, İş Yapıyorum” adlı performansı yer alacak.


Regeneration... The replacement of decaying cells by multiplying cells by the same kind and the same value after the tissue loss in a living being. Certainly, this definition also indicates the following: A regenerative process is the result of a degenerative process. Within the compass of this issue handled in a very broad framework from medicine to computer software, from urban transformation to ecology, and from science to theology, the events evolve as follows: First, the structure enters a phase of decay and corrosion, however, exactly at that moment it starts to remove some negative elements out of its body. If this process becomes successful the “new” formation settles into the degenerated tissue and the degeneration-regeneration cycle is fulfilled.

In this context, the regenerative process is open to multiple readings in art: If art history is the history of “violating the limits”, then is it possible to claim that works produced around a theme continuously dealt with might degenerate the subject matter? Does art corrupt some images? Does that structure becomes degenerated/corrupted as a result of this, but gets injected into the system with a new proposition within a degenerated process and enters a regenerative process in contrast to that? And what if an ironic state of indifference is maintained, does the structure enters a state of inability to renew itself and carries a part of its “own destruction” within itself?

Starting out with these questions, artists Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Çağrı Saray, Rıfat Şahiner, and Ferhat Özgür will meet with artlovers within the scope of “Re-De Rejeneration” curated by Fırat Arapoğlu between May, 4-14, 2011 at Sanatorium Art Initiave. The event will include the artist talk by Yeni Anıt “ Doppler Effect: 2010 Offspace Odyssey” moderated by Can Ertaş, and the performance by Orhan Cem Çetin “Don’t Talk, I’m Busy” moderated by Guido Casaretto.

2010 Offspace Odyssey / instalation view

7 Nisan 2011 Perşembe

Heyday/Artı değer nasıl ele geçirilir?/How to get surplus value?









HEYDAY — Yeniliklerin Yayılması
Volkan Aslan, Antonio Cosentino, İnci Furni, Anna Heidenhain, Marisa Maza, Suat Öğüt, Gamze Özer, Tayfun Serttaş, İrem Tok, Yeni Anıt

2.01.-12.02.2011
Manzara Perspectives
Tatar Beyi Sokak 27, Kuledibi, Beyoğlu, İstanbul
http://www.altiaylik.blogspot.com/

İstanbul’u, New York’u ve belki seni seviyorum, ama aslında bu şehirlerden hiçbirine gitmedim ve seni de tanımıyorum. Hong Kong’a gitmişsin, sevdim bunu. Dostun bana savaşma seviş diyor ve tamamen yanlış anlaşıldım gibime geliyor. Ayrıca elektrik santrallerine ve nasyonalizme de karsiyim, buna karşın Bukowski’yi severim, ama o ifadeler şu anda çamaşırhanede.

İnsanlar durmadan kendilerini anlatıyorlar: tercihlerini, en sevdikleri şeyleri, dünya görüşlerini ve inançlarını veya espri anlayışlarını. Bu itiraflar, tekstille kaplı göğüslerde, fermu­arla ve düğmeyle kapanmamış o bomboş alana kazılmış olarak sokaklarda dolaşıyor. Her ne kadar trend oluşturmanın ve bu trendlerin etkisine açık olsalar da, artık tişörtler, bir moda unsuru olmaktan çok öteye geçti. Bu giysi parçası politik görüşlerin, kültürel ilgi alanlarını ve toplumsal hareketleri açıkça ifade etmenin bir aracı haline geldi. Belli bir arkadaş grubuna bir sosyal girişime ait olma ihtiyacını, ama aynı zamanda siktir git modunda bir toptan inkarı da dile getiriyor. Rengarenk baskılarla göze batan pozisyonların görüldüğü trazıyla bekarlara adapte edilen tişört artık sahibinin kimliğini belirleyen bir kitle ürünü oldu.

Pop kültürünün bir ikonu ve kolektif bir hafızanın imaj taşıyıcısı olarak tişört sadece nostaljiyi, uygunsuzları veya sosyal aidiyet veya sınıflandırma çabasını tarif etmekle kalmıyor, aynı zamanda çeşitli düşünce, fikir ve görüşlerin kamusal alanda fırtına gibi estiği dönemlerde de ifade özgürlüğü stratejilerini tanımlıyor.

Heyday projesi sokak kültüründen doğan ve sergi alanında gelişen bir sanat ortamı olarak tişörtü mercek altına alıyor.

Heyday 2010 İstanbul Kültür Başkenti katkılarıyla ve Taşınabilir Sanat projesi çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
HEYDAY — Diffusion of Inventions

12.01.-12.02.2011
Manzara Perspectives
Tatar Beyi Sokak 27, Kuledibi, Beyoğlu, İstanbul
http://www.altiaylik.blogspot.com/
I love Istanbul, New York, maybe you, but actu­ally I have never been to any of those places and also I don’t know you. You have been to Hong Kong and I like that. Your fri­end tells me to make peace, not war and I feel completely misunderstood. I am also aga­inst power plants and nati­onalism, while I like Bukowsky, but those statements are in the laundry right now
People are constantly communicating themselves: their preferences, their favorites, their world views and convicti­ons or their sense of humor. On the unbuttoned and unzipped free space right on the textile chest these confessi­ons are walking aro­und in the stre­ets. T-shirts have become more than a fashion item, even if they are subjected to trends as well as setting them. This piece of cloth is a tool for the open expression of political beli­efs, cultural interests, and social movements. It expresses the need to belong to a peer group, a social collective and at the same time its total denial in a fuck you mode. Adapted to the single one via multicolored prints in prominent positi­ons the t-shirt is a mass product that shapes the identity of the owner.
As an icon of pop culture as well as image carrier of a collective memory, it not only describes nostalgia, misfits, or the effort of social belonging and classification, but also strategies of the expression of fre­edom of spe­ech, when tho­ughts, ideas, and views storm the public space.
The Heyday project investigates the t-shirt as an artistic medium that develops thro­ughout street culture and exhibition space.
Heyday had been realised with the financial support of 2010 Istanbul European Capital of Culture within the framework of the Portable Art Project.

public idea/ 2010 offspace odyssey istanbul

PUBLIC IDEA 2010

OPENING / AÇILIŞ

Saturday/Cumartesi, October 9 Ekim, 16:00-19:00

5533, İMÇ Blok 5, No. 5533,
Unkapanı, İstanbul
http://imc5533.blogspot.com

October 9 Ekim - October 16 Ekim, 2010
Monday-Saturday/Pazartesi-Cumartesi 13:00-19:00

ARTISTS / SANATCILAR

Yeni Anıt | Volkan Aslan | Nancy Atakan | Irena Eden | Antje Feger | Mark Henley | Matthias Krause | Stijn Lernout | Gümüş Özdeş | Iz Oztat | Nadin Reschke | Benjamin F. Stumpf |



Yeni Anıt

2010 Offspace Odyssey İstanbul, 20’05’’,DVD.

Yeni Anıt’ın sehir tarihi ve efsanelerini fütüristik bir dille birleştirdiği videosu, son yıllarda sıklıkla karşılaşılan pseudo documentary video tarzında. Bir marka şehir olma yolundaki istanbula yönlendirilmiş bilgiler ışığında yeniden bakma çabasının bir ürünü. İstanbuldaki kültürel ,bilimsel ve tarihsel katmanlarla kamusal alanın grameri arasında kurgusal bir gezinti.

Yeni Anıt’s video is form of pseudo documentary that is combined city history and legends by futuristic language, it is production of effording general survey with light of manipulated knowledge to Istanbul as a new brand. It is a excursion between cultural,scientific, historical levels and gramer of public sphere.






9 Ağustos 2010 Pazartesi

KİMLİKLER LÜTFEN !/ID's PLEASE/ Femme Fatale



KİMLİKLER LÜTFEN!/IDs PLEASE!

12 Ağustos - 17 Eylül 2010 – CER MODERN, Açılış: 19:00

http://www.cermodern.org/

Küratör/Curator: Fırat Arapoğlu

Yeni Anıt
Nancy Atakan
Öykü Potuoğlu
Fatih Balcı
Ergin Çavuşoğlu – Konstantin Bojanov
Elif Çelebi
Orhan Cem Çetin
Didem Dayı
Kardelen Fincancı
Tina Fischer
Genco Gülan
İnsel İnal
Gaye Yazıcıtunç İnal
Şükran Moral
Ali İbrahim Öcal
Mehmet Öğüt
Hülya Özdemir
Arzu Parten
Çağrı Saray
Rüçhan Şahinoğlu

Açılış: 12 Ağustos

Açılış Performansı: İnsel İnal, Masaj/Mesaj


KİMLİKLER LÜTFEN!

Oysa yeni, zor düşünme biçiminin bir işareti olabilir.
Susan Sontag

Kimlik sözcüğü, kim ya da ne olunduğunu tanımlayan, bu kim olmanın sınırlarını çizen ya da onu belirleyen bir işlev görmektedir. Bu aynı zamanda, bir yakınlığı veya ilişkiselliği de gösterirken; farklılık kavramı ise, farklı olma durumunu, aynı olmamayı tanımlıyor ve başkalık, ayrımlılık anlamlarını içeriyor.

Üst-söylemler sanatın sınıf çelişkileri, kadın, gay/lezbiyen, göçmen, etnik köken gibi marjinal kimlikler konularını içermeyeceğini öne sürmekteydi/sürmektedir. Halbuki, sınıf çelişkilerinden kaçınılamaz. Aksine, bu noktada egemen bir ideoloji ve tek-söylemlilik yerine, çoğulculuğa ve demokrasiye dayalı tartışmacı bir sanat ve sanat tarihinin gerekliliğini göstermek ve 1990’lardan bu yana artan bir ivmeyle devam eden, Çağdaş Türkiye Sanatı içerisindeki “soykütük” ve “demokrasi” tartışmalarını geliştirmek gerekiyor.

Sanat kendisini kimlik tartışmalarından soyutlayamaz ve ortaya bir kimlik sorunsalını koyabilmek için de, öncelikle “kimlikler” ileri sürmesi lazım. Ancak bunun arkasından “öteki” ile ilişkiye geçebilecektir.

Fırat ARAPOĞLU


ID’S PLEASE!

But the new can be the sign of difficult thinking.
Susan Sontag

The term “identity” has a function of describing who you are or what you are, and of defining the boundaries of or determining who you are. While it shows at the same time closeness or relationality, the concept of difference describes the state of being different and of being not the same and includes the connotations of dissimilarity, differentiation.

Over-discourses have argued and still they do, that art does not include marginal identity issues such as the contradictions of class, femininity, gayness/lesbianship, migration, ethnic origin. However it is not possible to avoid contradictions of the class. Rather it is necessary to show the necessity to have a disputant art and history of art based upon pluralism and democracy should become argued instead of a hegemonic ideology and uniform discursivity, and also necessary to feed the discussions of “genealogy” and “democracy” accelerated from 1990s onwards within the Contemporary Turkish Art.

It is true that art can not isolate itself from the discussions of identity and that it should assert “identities” first in order to postulate an identity problematic. Only henceforth it can relate with the “Other”.

Fırat ARAPOĞLU

Femme Fatale, Sound İnstallation, 1'18'',2008

http://soundcloud.com/yeni-anit/femme-fatale

9 Temmuz 2010 Cuma

villa valberta residens/cityscale/fivetonsthreemetersthirtysevenletters





Eröffnung: 22.07.2010, 19.00 Uhr
Hissen der „WeltstadtmitHerz-Fahne“ am
Orleansplatz/Einmündung Weißenburger Straße: 18.00 Uhr
Eröffnung in der Lothringer13,
Städtische Kunsthalle München: 19.00 Uhr
Ausstellung: 23.07.–19.09.2010

Kuratiert von Beral Madra & Deniz Erbaş (Istanbul) und
Dr. Cornelia Oßwald-Hoffmann & Françoise Heitsch (München)

VIDEOIST – Videokooperative Istanbuler Künstler
Eröffnung im Lothringer13_Spiegel: 22.07.2010,
19.00 Uhr
Dauer: 23.07.–18.09.2010, Mi–Sa, 14.00–18.00 Uhr
„Cityscale“ ist im Kern ein künstlerisches Austauschprojekt über das Leben und Arbeiten in den Großstädten München und Istanbul. Es beschäftigt sich mit der Interaktion von städtischem Raum und sozialer Persönlichkeit des Bürgers unter der Prämisse dass diese Persönlichkeit erst durch diese Interaktion herausgebildet wird. Insofern ist jeder Bürger – ob inländischer oder ausländischer – eine Form von Immigrant, der am Diskurs zwischen Körper und Stadtraum teilnimmt. Ob er will oder nicht, er bezieht neben einem faktischen auch einen sozialen Ort in der Stadtstruktur. Diese Fluktuation schichtet und verzahnt die jeweilige Stadt zu einem ganz eigenen dynamischen Pattern.
Diese innere Struktur der Städte wird außen an den Formen der Stadt ablesbar, an ihrer Stadtplanung, ihrer Infrastruktur, ihren Bauten und ihrem jeweiligen Stadtbild. In diesem spiegelt sich das Befinden des Bewohners wieder. Die Künstler der Großstadt gehen von diesen „Stadtansichten“ aus. Sie „verbalisieren“ die Stadterfahrungen in ihren Werken und bilden ein ganz eigenes Kaleidoskop ihrer Stadt ab.
„Cityscale“ zeigt das individuelle innere Stadtbild des jeweiligen Künstlers, das als Reaktion auf das individuelle äußere Stadtbild entstanden ist. Letztendlich wird hier ein über das Stadtbild vermittelter Dialog von Individuen geführt, als eine Form von „gestützter Kommunikation“ in unseren autistischen Städten. Die Herangehensweise der Künstler ist dabei sehr unterschiedlich, Überschneidungen entstehen durch das kollektive Erleben der Situation des Künstlers im Stadtleben.
Die Ausstellung geht aus einer Kooperation der türkischen Kuratorinnen Beral Madra und Deniz Erbaş mit der deutschen Kuratorin Dr. Cornelia Oßwald-Hoffmann und der italienisch-deutschen Künstlerin Carlotta Brunetti hervor. „Cityscale“ bietet einen faszinierenden Einblick in die aktuelle, junge, hochkarätig besetzte Istanbuler Kunstszene, die im Rahmen des Kulturhauptstadtprojektes erst richtig zur Entfaltung kommt.
Dr. Cornelia Oßwald-Hoffmann 2010
fivetonsthreemetersthirtysevenletters/2009




Öffnungszeiten Di–So, 14.00–20.00 Uhr



http://www.lothringer-dreizehn.com/vorschau/halle/2010-cityscale/einfuehrung.html


Two Shadows of the 'public':Screen and Space/ The Techniques of Advanced Driving




İleri Sürüş Teknikleri, İstanbul, 2010, 5’

Yeni Anıt’ın İleri Sürüş Teknikleri projesi doğanın bağrında açılan plastik araç olan otoyollar ve otomobilin, kitleleri yönlendiren manipulatif doğasına alternatif bir Otomobille yaşam kılavuzu yaratma , yerel pozisyonların yarattığı çözümler ve problemleri dokümante etme denemesidir.  

The Techniques of Advanced Driving, Istanbul, 2010, 5’
New Colossus’s “The Techniques of Advanced Driving” project is a trial to document  the creation of  a life guide with an automobile alternative to the manipulative nature, directing the masses, of the automobile and highways as plastic instrument that are opened in the heart of nature and also problems and the solutions created by the local positions.    





VİDEOİST TÜTÜN DEPOSUNDA !

Videoist - Depo İşbirliği ile …
Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam

“Kamunun kitlesel kurulumu kendinden organize olan video sanatçısının melez ve bir o kadar da özgün sanatında önem kazanır. Sürdürülebilir üretim olarak tüketimin yerini karşı kamusallıkların ölçüldüğü ekran yada gösterim alanları alır. Bir kamusal alan ölçüm kılavuzu olan video sanatı ve bir insiyatifi ortaya koyan video sanatçısı malum mirasın varisi ve karşı kültür’ün mahdumu konumuna yerleşir.” Videoist

9-13 Haziran 2010 da Tophane’de Tütün Deposunda İstanbul Merkezli Gezici Video Sanatı İnsiyatifi Videoist’in gösterimleri Kamunun İki Gölgesi:Ekran ve Uzam başlığı ile gerçekleşecek. Videoist sanatçıların kamusal alanda üretilmiş yada kamusal alanı konu alan videolarına yer verecek.

Gösterime katılan sanatçılar:Ahmet Albayrak, Yeni Anıt, Volkan Arslan, Başak Kaptan, Gülsün Karamustafa, Evrim Kavcar, Ali İbrahim Öcal, Suat Öğüt, Hülya Özdemir, Ferhat Özgür, Parça Tesirli, Nancy Atakan, Zeynep Erpolat, Necmettin Tarkan, Özlem Uzun, Cağrı Saray, Fikret Atay, Flo Kasearu

9 Haziran 2010 Çarşamba günü da saat 18:00 de yapılacak açılışın ardından saat 19:00 da yapılacak gösterimle başlayacak olan etkinlik 10-11-13 Haziran 2010 tarihlerinde saat: 12:00 ,15:00,18:00 de tekrarlar halinde gösterilecek.
12 Haziran 2010 tarihinde saat:12:00’de gösterim yapılacaktır.

Ayrıca gösterimlere paralel olarak sunum ve konuşmalar gerçekleşecek.
10 Haziran 2010 Cuma günü saat:17:00 da Nancy Atakan, “İnsiyatifler hakkında”,
12 Haziran 2010 Cumartesi günü saat:14.00 da Fırat Arapoğlu “Video’nun Radikal Dili”, saat:16.00’ da Atıl Kunst , “Evden ve Sokaktan, Ne Evden Ne Sokaktan'” ,
13 Haziran 2010 Pazar saat:14:00 de Barış Acar, “Kamusal Alan"da Rastladım Sana:
"Kamu" ve "Alan" Terimlerinin Dekonstrüksiyonu Aracılığıyla "Kamusal Alan"a Ulaşma Denemesi.

Etkinlik Adresi: Lüleci Hendek Caddesi Koltukçular Çıkmazı No.1 Tophane, İstanbul

Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam

“Otoyol mühendisi ile televizyon yönetmeni “dirençten kurtuluş” denebilecek bir şey yaratırlar, Mühendis engelsiz, çaba yada dikkat göstermeden hareket edilecek yollar tasarlar, yönetmen insanların pek fazla rahatsız olmaksızın herhangi bir şeye bakmalarını sağlamanın yollarını araştırır…Mesela planlamacılar otoyolların yerini belirlerken , trafiğin akışını çoğunlukla bir yerleşim bir iş bölgesinden tecrit edecek şekilde yönlendirir. Yada zengin ve yoksul kesimleri veya farklı etnik bölgeleri ayıracak şekilde yerleşim alanlarının içinden geçirirler.”

Çağdaş metropollerdeki bu izolasyon olgusu toplumu farklı gruplara bölerken, insan bedeninin parçalı bir işlevsel makine olarak algılanmasını, toplumsal sınıflar arasında dokunulmayı, iletişimi azaltan rasyonel mimari ve şehirciliği, reklam ve kitlesel medyanın etkileri ile değerler sistemi olarak fiyat listelerini, insanların kültürel çeşitliliğine basınç uygulayan bir varoluşu ve bütün bu durumları aşmayı zorunlu kılan bir kendini ifade etme ihtiyacını da beraberinde getiriyor.

Şehrin silüetinde beliren ifade alanı olgusu sayesinde estetik ve politik direniş, hegemonik kamusallıkların yerini demokratik karşı kamusallıkların oluşturduğu köklere bırakır. Bu kökler iletişimin ve direnişin aracısız bir mekanda meta fetişizminden uzak olarak gerçekleşme umudunun olabileceğini taşır. İletişimin maddesi olarak kitle iletişim araçları da uzam’ın tanımı olan “Bir nesnenin uzayda kapladığı yer” yada Descartes’in deyişi ile “res extensa” ya dahil olarak gerçeğin sanal bir kurgusu konumunda kamusallığa eklemlenir.

Bu bağlamda halen en etkili kitle iletişim araçlarından olan tv’den bahsedecek olursak:
“Televizyonla birlikte bilgiye ulaşma kolaylığı, propaganda gibi alanlarda televizyonun başarısı toplum bilimcilerin bu alanı yeniden ele almasına, irdelemesine neden oldu. Sonuç: Televizyon iki yönlü etki yaratmaktaydı: Birincisi, televizyon yeni bir kamusal alandı ve bu da ekranın önünde olan çoğunluğu ilgilendirmekteydi.” (Bozkurt 2005 :78)

Diğer bir taraftan kitleleri yönlendirme aracı olan televizyon, reklamlar, haberler ve yayın akışı sisteminin oluşturduğu altmetnin zihinlerde yarattığı bombardımanla çalışırken , bir makine olarak rıza veya talep üretiyordu. Bir çeşit tüketici profili sipariş eden sermaye, tv’nin yarattığı manipülasyonla hem bize ulaşan ve gerçek olarak algıladığımız haberleri filtreliyor hemde tüketim kültürünü besliyordu. Tüketim kültürü ise yarattığı meta fetişizmi ile bireyleri hedef değerlere yönlenmiş obsesif komplisif kişiliklere çeviriyordu.

Bu durum, bizim tarih olgusundan uzaklaşmamıza ve hatırlama mekanizmamızın zayıflamasına sebep olur. Zamanın ve mekanın parçalanarak sürekli şimdiye bölünmesi anlamına gelen geçici süreksizlik durumu bizi gündelik yaşamlarımızı ve yargılarımızı oluşturan tarih olgusundan kopuklaştırma mekanizması ile baş başa bırakır. Bu yüzden üst üste yığılmış ve birbiri ile izole olmuş gerçekliklerimizi demokratize olmuş , katmanları açılmış ve yeniden bağıntılanabilir biçime dönüştürmek önem kazanır. Yaratılan videotextler aracılığı ile kamusallığın sağladığı kavisler, karşı stratejilerin oluşturduğu katlanmalar ve izole olmuş bilginin diğer bilgiyle olan temasını sağlayabilir. Video sanatı bu noktada kendi eleştirel ve demokratik karşı medya tavrı ile beliren teknolojik araç olarak sokaktaki bir bildirinin izleyici ile dolaysız kurduğu ilişkiye benzer metasız bir iletişim kurar.

Kamunun kitlesel kurulumu kendinden organize olan video sanatçısının melez ve bir o kadar da özgün sanatında önem kazanır. Sürdürülebilir üretim olarak tüketimin yerini karşı kamusallıkların ölçüldüğü ekran yada gösterim alanları alır. Bir kamusal alan ölçüm kılavuzu olan video sanatı ve bir insiyatifi ortaya koyan video sanatçısı malum mirasın varisi ve karşı kültür’ün mahdumu konumuna yerleşir.

… benim için melezliğin önemi iki orijinal andan üçüncünün doğması değildir. Benim için melezlik öteki pozisyonların doğmasına imkan veren “üçüncü uzam” demektir.( Homi K. Bhabha “The Third Space. İnterwiev with Homi Bhabha” Jonathan Rutherford(der), İdentity, Community, Culture Difference içinde Londra, Lawrence& Wishart ,1990 s,211.)

Ferhat Satıcı,2010





new colossus
is a personal history project
in which artistic documents to
monuments are transformed by ferhat kamil satici.

sculpture is a document of carving and assembling.
construction is a document of dividing
and combining.
static is a document of gravity.
form is a document of process.
art is a document of living.
my ego is a document of existence.
new colossus is a monument
of this transformation